Kim Holden – Çok Daha Fazlası
“Duygusal zekâsı yüksek bir
hikâye.”
Bu hikâye size aşkı, nefreti,
neşeyi, öfkeyi, acıyı ve iyileşmeyi en sarsıcı şekilde hissettirecek.
Aşk çok tuhaftır. Nereden
geldiğini anlayamazsınız. Bir mantığı yoktur, bir sistemi yoktur. Bilimsel de
değildir. Sadece duygu ve tutkudan ibaret bir şeydir. Oysa duygu ve tutku
tehlikeli olabilir. Sevgi ve nefretin çıkış noktası bunlar ne de olsa.
Ben bu ikisinin ustası oldum
artık. Gönülsüzce… Yoğun bir deneyimlemeden sonra. İkisini de çok yakından
tanıyorum.
Miranda’ya âşık olduğumda her şey
çok hızlı gelişti. Gözüm başka hiçbir şeyi görmüyordu.
O, zihnimde ve hayallerimde
efsanevi bir mevkiye yükselttiğim kişiydi.
Hayallerle ilgili bir gerçek var
ki o da duman gibi, bulanık oldukları.
Düşünce formunda etrafta döner
dururlar ve sonra bizim isteyip ihtiyaç duyduğumuzu düşündüğümüz bir şey hâline
gelirler.
Miranda da böyleydi. Duman gibi
bulanıktı.
Onu istediğimi sanıyordum. Ona
ihtiyacım olduğunu…
Zaman geçtikçe gerçek yavaşça
açığa çıktı. Zaman hayallerimi ince ince ayrıştırdı ve tıpkı ardında çürümeye
yüz tutmuş bir kadavra bırakan bir yırtıcı gibi parçaladı onları.
Gerçek acımasız bir sürtük
olabiliyor.
Miranda da öyle.
Ben de hayallere inanan bir
aptala dönüşebilirim.
Ve insanlara inanan.
Ve aşka…
Sibel
Kim Holden’in içine Tarryn Fisher kaçmış gibiydi =P
Gül
Kim Holden’in kafası karışmış gibiydi =P
Sibel
Kim Holden’in okuduğum diğer iki kitabındaki tarzı ile bu kitap oldukça farklı idi.Açıkçası ben yine dram ve ajitasyonu yüksek ağlak bir hikaye beklerken farklı bir tarz ile karşılaştım. Öyle ki özellikle kitabın dörtte üçünde dedim acaba yazara Tarryn Fisher yardım etmiş olabilir mi? Zira özellikle Miranda karakteri adeta Tarryn Fisher’ın kitaplarından kopup gelmiş gibiydi. O yüzden kitabın yaklaşık %80 i iç sesten oluşmuş olmasına rağmen (iç ses yoğunluğu fazla olan hikayeler beni çok sıkar) sıkılmadan okudum kitabı.Gerçi ilk 60-70 sayfada hikayeye adapte olmakta biraz zorlansam da uykusuz kalma pahasına kitabı elimden bırakmadan okuyup bitirdim.Ancak kitabın son çeyreğinde yazar sanki bu kadar Tarrynlik yeter özüme döneyim,okuyucuları çok kızdırmayayım demiş gibiydi.O yüzden o son kısımlarda özellikle Miranda karakterindeki değişim hiç hoşuma gitmedi.Keşke aynı çizgide kalsaymış çok daha iyi olurdu bence.Haaa bir de Faith ve Hope olayı da benden bir ‘Hadiiii canımmmm’ kazandı =D
Gül
Spolier ciddi miktarda
Kitabı bitirdiğimden “Hadi canımmmm “dan ziyade “ De gettttt “ demiş olabilirim.Miranda etkeni var çünkü , kitabın başındaki Miranda ile kitabın sonundaki Miranda çelişince tüm kitapta bence havasını kaybediyor. Ama şu var ki bence gerçek hayatta Seamus gibi azizler olmadığı gibi Miranda gibi melaike olan kötü insanlarda yoktur.Loren Miranda'yı terk etmese Miranda düzelmeyecek, hidayete ermeyecek miydi .Sadece Miranda değil Loren'da bir anda Tanrısal ışığı görüp düzelenlerden.Hope ve Faith ile ilgili olarak kitabı okurken acaba diye düşünmüş sonra “çok uçuk olurdu canım” demiştim.Yazar uçmuş tutabilen yok.Sadece Hope ve Faith arasında olanlar değil,Hope'un Miranda sayesindeki değişimi, Miranda’nın değişimi kadar çarpıcı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder